Telefon ısrarla çalmaya devam ediyordu!
Kimdir bu yahu diyerek yastığı alıp kafama bastırdım.
Bir önceki gece Acar Akalın’ın CD’sinin tanıtımı vardı. Muhteşem bir müzik şöleniydi, dolayısıyla bayağı içmiştim!Kolayına kalmaya niyetim yoktu.
Neyse daha fazla dayanamayarak, telefonu açtım, telefonun ucunda güneydeki Kıbrıs üniversitesinde çalışan Sosyal Antropolog dostum YiannisPapadakis vardı; “Mete, uyandın mı diye?” sordu.”Uyandım uyandım Yiannis ne haber?” diye cevap vererek uyku sersemi olmadığımı göstermeye çalıştım.
“Mete, Kuzeydeyim!!” deyince, kendimi toparladım ve,”öyle mi? Nasıl oldu izin mi aldın?” diye hayretle sordum. “Yok Metemou, kapılar açıldı, ben de geçen ikinci kişiyim.” Ben, “neee, kapılar mı açıldı?” diye sorarken az daha yere düşüyordum. “Yiannisi neredesin, gelip seni alayım!” “Metemou nerde olabilirim? Tabii ki bir kitapçıda. Işık kitap evinde Nahide bana kahve bile yaptı, buradayım, hade gel.”
Süpermen gibi kıyafetlerimi giyip Işık’a doğru yol alacaktım heyecanla. Yiannis beni orada bekliyordu ve BBC’yle program yapmak için anlaştığını söyledi. “Direk Girne Limanı’na gidelim” dedi çünkü “çoğunun ilk gideceği yer orası olacak..” Tamam dedim ve Nahide’nin kahvesini yarım bırakarak yola çıktık.
Ledra Palace’ın önü ana baba günüydü. Biz beklemeden Girne yolundaydık. Liman’a geldiğimizde ilk öncü kuvvetleri gelmeye başlamıştı bile. Yerimizi Canlı Balık olarak tespit ettikten sonra Yiannisi’in kamerasını tutarak onu gelen Rumlar ve Girneli esnafla mülakat ederken görüntülemeye çalıştım bütün gün boyunca.
Bu arada, restoranların da fiyatlarının aynı gün içerisinde gıdım gıdım nasıl yükseldiğine şahit olacaktım. Liman gerçekten ana baba günüydü. Bizden hariç onlarca kamera daha ortaya çıkmış bu tarihi günü kaydetmeye çalışıyordu. Ağlayanlar, şampanya patlatanlar, tüm restorandakilere içki ısmarlayanlardan tutun bir kuruş harcamamaya dikkat eden buğulu gözlerle taşın üzerine oturup, “banayiamu, banayiamu” diye istavroz çıkaranlara kadar yüzlerce Rum ve onları takip eden onlarca gazeteci ve sivil polis dolmuştu etraf.
İşin komik tarafı tam bir ay evvel, Bellapais’te bir belgesel çekimi yaparken asker bizi durdurmuş ve Bellapais’in girişinin askeri bölge olduğunu ve çekim yapmanın yasak olduğunu söylemişti. Aynı şekilde bu ikaz Girne’nin Ordu Evlerinin olduğu Rokroubi bölgesi için de geçerliydi. O gün ise sanki bütün bu yasaklar da kalkmış herkes heryeri, istediği kadar çekiyor, filme alıyordu. Bazı yasakların sadece şekilci olmaktan başka bir şey olmadığı da ortaya çıkmıştı, kapıların açılmasıyla, Kıbrıs Türkü, sadece güneye geçme özgürlüğünü değil, kuzeyde de daha bir özgürleşmişti sanki!
Bundan tam 17 sene önce olmuştu bu bütün bunlar. Şimdi ise büyük zorluklarla açılmış bu kapılardan sinek bile uçmuyor, bu defa siyasi değil sağlık nedenlerinden dolayı. Umarım bir an evvel salgın biter de 17 yıldır tekrardan tanıma fırsatı bulduğumuz adamızın diğer yarısına tekrar kavuşuruz….