- Advertisement -spot_img
Ana SayfaKıbrıs"Bizim seçtiğimiz yol, işbirliği yoludur"

“Bizim seçtiğimiz yol, işbirliği yoludur”

- Advertisement -spot_img

İçişleri Bakanı Ayşegül Baybars, bu yıl beşincisi düzenlenen İstanbul Güvenlik Konferansına TC İçişleri Bakanı Soylu’nun onur konuğu olarak katıldı. 5. İstanbul Güvenlik Konferansı’nın ana teması olan “Yeni Dünya Ekonomisi ve Güvenlik Mimarisi” çerçevesinde birçok bilim insanının ve çeşitli devlet yetkililerinin katıldığı konferansta KKTC İçişleri Bakanı Ayşegül Baybars onur konuğu olarak konuştu.

Baybars, konuşmasında genel hatlarıyla “Doğu Akdeniz’deki son durum, bölgesel ve küresel barış için güvenlik mimarisi bağlamında Kıbrıs Türk tarafı olarak işbirliğinin geliştirilmesine yönelik politikaların hayat bulması için çalışıldığını söyledi.”

Bakan Baybars, konuşmasına bu yıl beşincisi düzenlenen ve özellikle küresel dünyanın, en önemli sorunlarının, çok da zamanlı bir şekilde masaya yatırılacağı böylesi önemli bir konferansa, konuşmacı olarak davet almaktan dolayı onur duyduğunu ifade ederek başladı.

Bakan Baybars, konuşmasına şöyle devam etti:
“Hepinizin bildiği gibi Kıbrıs yüzölçümü olarak küçük bir ada olmasına karşın, coğrafi konumu itibarıyla son derece stratejik ve önemli bir noktadadır. Konferansın bu yılki temasını da göz önüne alacak olursak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti İçişleri Bakanı olarak ifade etmek isterim ki; Doğu Akdeniz’de son zamanlarda cereyan eden olaylar ve değişen dengeler stratejik denklem içerisinde Kıbrıs adasını daha da etkin ve görünür bir hale getirmiştir.
Dolayısı ile az önce ifade ettiğim hususlara bir açıklık getirmem gerekirse; İki kutuplu dünyanın, soğuk savaşın bitmesiyle, yerini konjonktürel ilişkilere ve müttefikliklere bıraktığı bu günlerde, Doğu Akdeniz’de keşfedilen hidro-karbon kaynakları, bölgeye savunma, güvenlik ve ekonomik dengeler anlamında yeni bir parametre eklemiş, adeta bu bölgede kartların yeniden dağıtılmasına vesile olmuştur.

İşte oluşan bu yeni parametrede, Kıbrıs Türk ve Türkiye tarafı olarak, bahse konu kaynakların, adada yaşayan iki Halka, yani Kıbrıs Türk Halkına ve Kıbrıs Rum Halkına ait olduğu noktasını ısrarla savunduk ve savunmaya devam ediyoruz.

Almış olduğumuz bu pozisyon, sadece söyleme dayalı değil, aynı zamanda eyleme konmuş olan da bir pozisyondur ve son derece de önemli bir pozisyondur. İçinde bulunduğumuz durumu, kısaca özetleyecek olursak; Genel anlamda hidro-karbon kaynaklarının keşfedilmesi, çıkartılması ve satılıp ilgili pazarlara ulaştırılmasına dair dünyamızda birçok örnekler bulunmaktadır. Bu kaynaklar bazı bölge ve ülkelere fayda sağlarken bazıları için de büyük sorunlara hatta çatışma ve savaşlara yol açmıştır.Bizim seçtiğimiz yol, işbirliği yoludur. Yani bu kaynaklardan öncelikle iki Halkın ve dolayısıyla da bölgenin faydalanması yoludur.

Bizim seçtiğimiz yol, hâlihazırda zaten sorunlu olan Doğu Akdeniz bölgesinde yeni istikrasızlıklara yol açmayacak yoldur.

Bizim seçtiğimiz yol, bu yeni parametreye dayalı sağlanacak işbirliği sayesinde Doğu Akdeniz Bölgesinde istikrarın tesisine yardımcı olma yoludur.

Bu amaçla Kıbrıs Türk tarafı olarak, muhatabımız Kıbrıs Rum tarafına hidro-karbon kaynaklarının birlikte değerlendirilmesi, örneğin, çalışılacak şirketlerin belirlenmesi, ihalelerin açılması ve sonlandırılması noktasında, ardından da bu kaynakların satılması ve alıcılara en ekonomik şekilde ulaştırılması noktasında, özetle bu kaynaklara dair kararların birlikte alınması ve bir işbirliğinin geliştirilmesi noktasında, 2011 yılından beridir öneriler yapmaktayız.

Ne var ki, 2011 ve 2012 yıllarında ortaya koyduğumuz diğer öneriler gibi, son olarak da geçtiğimiz Temmuz ayında yapmış olduğumuz önerilerilerimiz Kıbrıs Rum tarafınca sözde egemenlik iddiasıyla reddedilmiştir. Ortaya koyduğumuz tüm iyi niyetli çabalara karşın, bu süre zarfında, Kıbrıs Rum liderliği iki Halka da ait olan bu kaynaklara dair maksimalist yaklaşımını ve tek yanlı tasarruf ısrarını sürdürmüş ve çeşitli provokasyonlarla gerginliği tırmandırma yolunu seçmiştir.

Kıbrıs Rum tarafının bu ısrarlı uzlaşmaz tutumu, sadece bu konuda değil 51 yıldır sürdürülen Kıbrıs Sorunu müzakerelerinde neden ileriye gidilemediğini de açık bir şekilde ortaya koyan ve uluslararası toplumun gözlerinin önüne seren bir tutumdur. Hatırlanacağı üzere, zamanın BM Genel Sekreteriʼnin Annan Planı referandumlarının ardından kaleme aldığı raporda; Kıbrıs Rum tarafının Kıbrıslı Türklerle yönetimi ve zenginliği paylaşmaya hazır olmadığı açıkça ifade edilmişti. Gelinen aşamada, karşılaştığımız tutum, bu saptamanın ne kadar doğru olduğunu da açıkça ortaya koymaktadır.

Bizim amacımız, Türkiye Cumhuriyetiʼnin de desteğiyle, Yeni Dünya Güvenlik Mimarisi ‘ne, Doğu Akdeniz Bölgesi’ne, özellikle ikili ve çok taraflı işbirliği modelleriyle katkıda bulunmaktır.

Bu nedendendir ki az önce de vurguladığım yolu seçtik ve öncelikle hem Kıbrıslı Rumlarla iyi komşuluk ilişkilerimizi geliştirecek hem de bölgesel işbirliklerin önünü açacak öneriler yaptık. Biz bu konuda karşı tarafa hep şans vererek hareket ettik. Gelin birlikte yapalım dedik, bunu da kabul etmiyorsanız ikimiz de duralım dedik, ancak bu iki çağrımız da olumsuz ve gerginliği tırmandırıcı şekilde karşılık buldu. Şunu da bir kez daha vurgulama gereği duymaktayım ki, önerilerimizin Kıbrıs Rum liderliğince reddedilmesi haklarımızın devredilmesi veya Kıbrıs Rum tarafının İnsafına bırakıldığı anlamına asla gelmemelidir. Kıbrıs Türk tarafı olarak bizler de uluslararası hukuka uygun şekilde TPAOʼya bizim adımıza sismik araştırma ve kazı yapma yetkisi verdik ve bu doğrultuda çalışmalarımıza devam etmekteyiz.

Bölgesel barış ve istikrar için uluslararası toplumun Kıbrıs Rum liderliğini işbirliği yapma yönünde teşvik etmesi hatta bu konuda kendilerine baskı yapması gerektiğine inanıyoruz. Doğu Akdeniz’de hayata geçirilecek bölgesel işbirliği hem Yeni Dünyanın güvenlik ve savunmasına katkı yapacak hem de kaynakların doğru kullanılmasıyla ekonomisine de katma değer sağlayacaktır. Kıbrıs Türk tarafı olarak bizim buna inancımız tamdır. Bu vesileyle yeniden vurulmak istiyorum Rum tarafına yapmış olduğumuz öneriler hala geçelidir ve masadadır.

İçişleri Bakanı Baybars, konferansın bir diğer önemli teması olan Birleşmiş Milletler Örgütünün etkinliğinin arttırılmasına yönelik düşüncelerini de şu sözlerle ifade etti:

“Kıbrıs, 1964 yılından itibaren, BM Barış Gücü’nün görev yaptığı ve BM operasyonlarının en eskisine ev sahipliği yapan bir coğrafyadır. BM’nin genel mekanizması ve misyonlarının, hem kendi içinde hem de ilgili taraflarca sorgulandığı bu günlerde şunu net bir dille ifade etmekte yarar görüyorum ki; tüm dünya için son derece önemli bir uluslararası örgüt olan BM’nin itibarının artırılması ve sadece bazı ülkelerin çıkarlarını gözeten konumdan çıkarılması elzemdir. Yeni BM’nin, karar alma mekanizmalarına daha fazla katılımcılığın sağlanmasının önünü açarak, dünya barışı ve güvenliğine etkin bir katkı yapması eminim ki tüm üye devletlerin ortak beklentisidir.” Bakan Baybars, sözlerine son verirken konferanstan çıkacak olan sonuçların dünya barış ve istikrarına katkı koymasını temenni etti.

(BRT/SM)

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
Stay Connected
16,985BeğenenlerBeğen
2,458TakipçilerTakip Et
61,453AboneAbone Ol
Must Read
- Advertisement -spot_img
Related News
- Advertisement -spot_img

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz