Avrupa ülkeleri 23-26 Mayıs tarihlerinde sandık başına giderek AB’nin gelecek 5 yılını şekillendirecek adayları oyladı.
Seçimlerde, daha önce başat güç olan merkez sağ ve sol partiler, oy kaybı yaşadı ve çoğunluğu kaybetti. Bununla birlikte Yeşiller, sağcılar ve liberaller sandıktan güçlenerek çıktı.
Kazanımları göze çarpan Yeşiller’e ilginin kaynağında, Avrupa’da iklim değişikliği konusunda giderek yükselen endişeler ve bunun sonucunda patlak veren iklim protestoları bulunuyor.
AB üyesi 28 ülkede yapılan seçimlerde oy kullanma oranının yüzde 51’i bulması, kıta nüfusunun sandığa ilgisindeki artışı ortaya koydu. Bir önceki seçimde bu oran yüzde 43 seviyesindeydi.
Netice itibarıyla, AP’de geleneksel partilerin oy kaybetmesi ve bu oyların Yeşiller, sağcılar ve liberaller arasında bölüştürülmesi “parçalı” bir görüntü ortaya çıkardı.
Brexit kördüğümü
İngiltere’nin AB’den ayrılmasını öngören 23 Haziran 2016’d aki Brexit halkoylamasını takip eden üç buçuk yıl son derece “sancılı” geçti.
Her ne kadar eski Başbakan Theresa May, Brüksel ile Brexit konusunda anlaşmaya varsa da bu metni ülkesindeki parlamentodan geçiremeyince istifa etmek durumunda kaldı.
Avrupa genelinde yükselen popülist söylem ve siyasi hareketlerden İngiltere de nasibini aldı ve Boris Johnson başbakanlık koltuğuna oturdu, diğer bir deyişle “10 numaraya” taşındı.
Brexit konusunda kararlı bir tutum izleyen Johnson hükümeti, AB ile masaya oturarak yeni bir anlaşma yaptı.
Geçen hafta İngiltere’nin erken seçime gitmesiyle Brexit tünelinde ışık gözüktü.
Johnson liderliğindeki muhafazakarların “net bir galibiyet” elde ettiği seçimler, ilerleyen süreçte Birleşik Krallığın iç siyasetinde de kartların yeniden karılmasına yol açacak gibi gözüküyor.
Öte yandan, adanın karşı kıyısındaki kıta Avrupası’nda, İngiliz Parlamentosunda ayrılık belgesinin bir an önce oylanması ve daha önce üç kaç kez ertelenen Brexit’in 31 Ocak’ta gerçekleşmesi beklentisi hakim.
AB kurumlarına yeni isimler
AP seçimlerinin ardından AB Komisyonu Başkanlığına Alman Ursula von der Leyen, AB Konseyi Başkanlığına Belçikalı Charles Michel ve AP Başkanlığına İtalyan David Sassoli atandı.
Von der Leyen, Macar, Fransız ve Rumen Komisyon üyesi adaylarının, AP’de güvenoyu alamaması nedeniyle göreve aralıkta, bir ay gecikmeyle başladı.
Ayrılık eşiğindeki İngiltere’nin de Komisyonda görev yapacak bir isim seçmesi gerekiyordu ancak Başbakan Johnson, tüm ısrarlara rağmen kimseyi aday göstermeyeceğini açıkladı.
Avrupa Merkez Bankasının ilk kadın başkanı ise Christine Lagarde oldu.
Genişlemeye Fransız freni
Balkanlarda artan Rusya, Çin ve Türkiye etkisinden rahatsız olan AB, bu coğrafyada nüfuzunu artırmanın yollarını aradı.
Bu kapsamda AB ile üyelik müzakerelerine başlayan Sırbistan (2011) ve Karadağ (2013) üyelik yolunda ilerlerken, Kuzey Makedonya ve Arnavutluk ise Brüksel’den müzakerelere başlamak için verdiği sözü tutmasını istiyor.
Birliğin, genişlemesine karşı olan ve bunun yeni kurallara bağlanmasını isteyen Fransa’yı, Hollanda ve Danimarka gibi üyeler de destekliyor.
Yeni AB Komisyonu Başanı von der Leyen ise Birliğin kapısında bekleyen Üsküp ve Tiran ile müzakerelerin başlatılmasından yana.
AB, Türkiye ile ilişkilerde üç maymunu oynadı
Türkiye’nin iş birliğine açık tutumu ve iyi niyetli adımları, bu yıl Ankara-Brüksel hattında kara bulutları dağıtmaya yetmedi.
Bunun ana nedeni olarak, AB’nin 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi ardından Türkiye’nin iç dinamiklerini anlamaması veya anlamak istememesi, iş birliğini göç konusuna indirgemesi, üst düzey görüşmeleri askıya alması gibi hususlar sayılabilir.
Öte yandan, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan hakları doğrultusunda sondaj çalışmalarına başlaması ve gerek masada gerek sahada “varım” mesajı, AB’yi rahatsız etti.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKR Y) ve Yunanistan’ın kaygılarının esiri olan AB, Ege’de olduğu gibi Doğu Akdeniz’de de Türkiye’nin tezlerine kulak tıkayarak, sık sık kınama mesajları yayımladı ve Türkiye-AB üst düzey görüşmelerini askıya aldığını duyurdu.
Türk vatandaşlarına vize muafiyeti tanınması ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesinde isteksiz gözüken AB, Türkiye’ye taahhüt ettiği Suriyeli sığınmacılara yönelik 6 milyar avronun henüz yarısını bile aktaramadı.
AB ile Türkiye arasındaki en yüksek karar organı olan “Ortaklık Konseyi” toplantısının yaklaşık dört yıl aranın ardından 15 Mart’ta gerçekleştirilmesi ise olumlu gelişmeler hanesine yazıldı.
İkili ilişkilerde zaman zaman güven zedeleyici açıklamalar yapan Brüksel, önemli ticari ortağı, terör ve göçle mücadele konularındaki müttefiki Türkiye’ye olan ihtiyacını ise göz ardı edemiyor.
AB’de Doğu-Batı ayrışması
AB’nin 2018’de başını ağrıtan Vişegrad ülkelerinin “birlik değerlerine aykırı hareket ettiği” tartışmaları 2019’da da devam etti.
AP’nin geçen yıl, Macaristan için, üye ülkelere uygulanabilecek en ciddi yaptırım olan 7. maddenin devreye sokulmasını öngören kararı kabul etmesi, birlik içindeki çatlağı derinleştirdi.
Üye ülkenin, AB Konseyindeki oy hakkının elinden alınmasını öngören ve “nükleer seçenek” olarak adlandırılan 7. maddenin Polonya’dan sonra Macaristan için devreye sokulması ihtimaline Budapeşte, “şantajlara boyun eğmeyeceğiz” yanıtını verdi.
Cezai yaptırım uygulanabilmesi için ilerleyen süreçte diğer tüm üye devletlerin onayı gerekiyor. Polonya ve Macaristan’ın AB Konseyindeki nihai oylamada birbirlerini desteklemesi öngörüldüğünden 7. maddenin işletilebilmesi uzak ihtimal olarak değerlendiriliyor.
Kaynak: AA