Havadis Web TV’de yayımlanan ‘Kovid-19 Özel Yayını’na katılan CTP Milletvekili Doğuş Derya, Kovid-19 sonrası yaşanması muhtemel ekonomik ve toplumsal sıkıntılar üzerine önemli açıklamalarda bulundu:
Derya, şu anda savaşların sürdüğünü, bu yüzden, hali hazırda, mülteci konumuna düşen, göçmen olan ya da başka ülkelere işçi olarak giden, kırılgan bir nüfusun olduğunu söyledi.
Bu insanların, açlık ve yoksullukla savaştıklarını, dramatik bir hayatları olduğunu belirten Derya, “Kovid-19 öncesinin, Kovid-19 sonrasıyla en büyük farkı, hepimizi küresel olarak etkileyecek olması. Yani sadece bu kırılgan kesim değil, sermaye sahibi, orta sınıf, büyük ve küçük tüm ülkeler aynı anda etkileniyor” dedi.
Derya, Kovid-19’un ekonomik etkilerinin, 1929’da yaşanan ekonomik buhrandan ve 1974’ de yaşanan petrol krizinden farkının, hem arzın hem de talebin aynı anda şoka girmesi olduğunu kaydetti.
Ekonomide, daha önce, insanların alım gücünün düştüğü noktada devletin devreye girdiğini hatırlatan Derya, şu anda ise, küreselleşmiş neo-liberal kapitalizmin aynı anda paralize olmasından dolayı devletin araya girmesinin, mümkün olup olmayacağının tartışmalı olduğunu belirtti.
Kovid-19 sonrası sosyal ve ekonomik sonuçlara dair iki yaklaşımın olduğunu söyleyen Derya, “Bunlardan birincisi, neo-liberal kapitalizm, kendini daha dijitalleşmiş bir yerden reforme etmeye çalışırken, şu ana kadar dünyayı yöneten popülist otoriter liderlerin ve onların totaliter tonda kurmuş olduğu devlet modellerinin güçleneceğini, başka türlü bir tahakküm biçiminin üzerimize bineceğini söylüyor” dedi.
Buna örnek olarak Güney Kore’deki uygulamadan bahseden Derya, “Güney Kore’de insanların, tasma takar gibi dijital kelepçelerle takip edilmeye başlanması buna bir örnektir” dedi.
Ekonomik ve sosyal sonuçlar için yapılan bir diğer tahmini dile getiren Derya, bu yaklaşımda, insanların eve kapanma ve birbirini hiç görmeyen insanlar olarak, diğer insanları korumaya alma halinin, başka türlü bir toplumsal dayanışma biçiminin yükseldiğine işaret ettiği yönünde olduğunu belirtti.
Derya, “BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, geçtiğimiz günlerde ülkelere yaptığı çağrıda, Kovid-19 sonrası ekonominin toparlanmasının zor olacağını anlattı. Fakat bir şekilde, yeşil ekonominin göz önünde bulundurularak, küresel ısınmayı ve kirliliği durduracak şekilde bir ekonomi tasarlamaları gerektiğini de söyledi” dedi.
ABD’nin para basabilme olanağına, Almanya’nın da aynı olanaklara sahip olduğuna dikkat çeken Derya, ekonomileri güçlü olan bu ülkelerin, Kovid-19 sonrası da, çok yara almadan, ayakta kalmaya devam edeceğini düşündüğünü belirtti.
“Bir şekilde, serbest piyasa ekonomisinin çöküşüne şahit oluyoruz” diyen Derya, ama bunun tam olarak nereye evrileceğinin henüz görülemediğini ifade etti.
Derya, “Aklın yolu, sosyal devlet politikalarına ağırlık veren ve dar gelirli insanların harcamalarını bir şekilde stabilize edecek ekonomi modeli ve devlet aklının oluşmasıdır tabi. Ama orta sınıf daha da yoksullaşacak mı, üst sınıf orta sınıf haline gelecek mi, dezavantajlı olan yani temiz suya dahi ulaşamayan insanlar ne olacak, ülke politikalarıyla belirlenecek” dedi.
Koronavirüs için, demokratik, insan ve cinsiyet ayrımı yapmayan bir virüs denildiğini hatırlatan Derya, bu yorumların da gerçeği yansıtmadığını, resmi veriler ışığında anlattı.
Gündelikçi olarak çalışanların ya da mevsimlik işçilerin gelirlerinin sıfırlanmış durumda olduğuna dikkat çeken Derya, bu insanların, yoksul ülkelerden gelişmiş ülkelere işçi olarak gidip geldikleri için örgütlenemediğini ve sürekli sömürülen durumda olduklarını söyledi.
Derya, “Eve kapanın denilen insanlar arasında, evi olmayanlar var. Elinizi yıkayın diyorlar. Unicef’in raporlarına göre, dünya genelindeki okulların yüzde 30’unda lavabo yok. 3 milyon insan evinde lavabo olmadan yaşıyor. Virüs nasıl demokratik ve ayrım yapmıyor olabilir?” dedi.
Özellikle 2008 yılı sonrası yaşanan küresel ekonomik krizde, sağlık sistemlerinin özelleştirildiğine ve bu kamusal hizmetlerde kesintiye gidildiğine dikkat çeken Derya, bunun, bu gün tüm ülkelerde yaşanan krizin temel nedenlerinden biri olduğunu söyledi.
Derya, “2016 yılında, Avrupa’da çok büyük sağlık çalışanları grevleri olmuştu. Doktor maaşlarından kesinti yapılmış ve hemşireler işten çıkarılmıştı. Araştırmalara göre, şu an küresel düzeyde 8 milyon hemşire ihtiyacı var” dedi.
Tüm yaşananların sebebinin, özel şirketlerin ve sigorta şirketlerinin, özelleştirme adı altında sağlık hizmetlerini ele geçirmesi olduğunu belirten Derya, bunun sonucunda da kamusal sağlık hizmetlerinin erozyona uğratıldığını kaydetti.