Türkiye’nin Libya’daki meşru hükümetle imzaladığı Doğu Akdeniz mutabakatıyla bölgedeki dengeleri değiştirmesinin ardından, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne bir şok da İsrail’den geldi.
İsrail’deki ekonomi gazetesi “Globes”un haberine göre, İsrail, Doğu Akdeniz’deki Yishai gaz sahası sınırının, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin tek taraflı ilan ettiği sözde parsellerde yer alan Afrodit gaz sahasının sınırıyla çakıştığı gerekçesiyle bölgedeki saha geliştirme faaliyetlerine itiraz etti.
İsrail Enerji Bakanlığı Genel Müdürü Udi Adiri, geçen ay Afrodit gaz sahasında faaliyette bulunan Shell, Noble Enerji, Delek şirketlerine birer mektup göndererek, Tel Aviv yönetimiyle Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasındaki anlaşmazlık çözüme kavuşturulmadan, söz konusu firmalara bölgedeki faaliyetlerini genişletemeyeceklerini söyledi.
İsrail’in Rumlara yönelik bu hamlesi Yunan ve Rum basınlarında ise “İsrail’den baskı” başlığı ile yer aldı.
İsrail, son yıllarda Afrodit-Yishai sahasının kullanılmasına ilişkin Rumlarla müzakereler yürütmüş, ancak taraflar arasında herhangi bir anlaşma sağlanamamıştı.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin tek taraflı adımları
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi 2 Nisan 2004’te, 21 Mart 2003’ten itibaren geçerli olmak üzere, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye’ye rağmen tek taraflı MEB ilan etti.
2003’te Mısır, 2007’de Lübnan ve 2010’da İsrail ile sözde MEB sınırlandırma antlaşmaları imzaladı. Birleşmiş Milletlere (BM) de bildirim yaptı.
Libya ve Suriye’nin de MEB ilanı var. Bu iki ülkede de 2011’de halk ayaklanmalarıyla başlayan iç savaşların sürdüğü ve Batılı aktörlerin bölgedeki faaliyetleri de düşünüldüğünde, durumun önemi biraz daha iyi anlaşılıyor.
Türkiye ise bu anlaşmaların, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin haklarını çiğnediği gerekçesiyle konuyu BM’ye taşıdı. Kendi Münhasır Ekonomik Bölge haritalarını BM nezdinde onaylattı.
Türkiye’nin itirazlarına rağmen GKRY, 2007’de 13 arama sahası ilan etti, büyük petrol şirketlerine ruhsat vermeye başladı. Türkiye de Kuzey Kıbrıs’ta Ada’nın kuzeyi ve doğusunda belirlediği bölgelerde Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına (TPAO) arama ruhsatları verdi.
2011’de de KKTC tarafından TPAO’ya Ada açıklarında petrol-gaz arama ruhsatları verildi.
1, 4, 5, 6, 7 no’lu parsellerin bir bölümü, Türkiye’nin TPAO’ya ruhsat verdiği bloklarla çakışıyor. 2, 3, 8, 9, 12 ve 13 no’lu parseller de Kuzey Kıbrıs’ın TPAO’ya verdiği ayrıcalıklı alanla kesişmiş durumda.
Tarihler 2010’u gösterdiğinde ise, Doğu Akdeniz sahasında hidrokarbon kaynakları keşfedildi.
Bu, Türkiye ile GKRY arasındaki gerginliği daha da artırdı.
ABD’nin Noble ve Exxon Mobil şirketleri, İtalyan ENI ve Fransız Total gibi şirketler de Kıbrıs ile anlaşmalarına dayanarak bölgede faaliyetlerine devam ediyor.
ABD ve Rusya’nın bölgede önemli oranda askeri gücü de var. Suriye’deki gelişmelerle birlikte Rusya bölgedeki askeri varlığını güçlendirirken, ABD de bölgede olduğunu sık sık hatırlatıyor. Rusya bu bölgede ABD’nin varlığını artırmasından endişeli.
Türkiye ise bu hamlelere gecikmeden yanıt verdi. İlk sondaj gemisi Fatih’i Türk savaş gemilerinin korumasında Akdeniz’e çıkardı. Kendi kıta sahanlığında kalan bölgelerde doğal gaz arama faaliyetlerine başladı.
Doğu Akdeniz’deki kriz
Doğu Akdeniz’de 2000’li yıllarında başında keşfedilen petrol ve doğal gaz rezervleri, bölgenin stratejik önemini artırdı.
Böylece hem bölge aktörleri hem de bölge dışı aktörler, Doğu Akdeniz’in taşıdığı potansiyelden faydalanmak için bu sulara ilgi göstermeye başladı. Bu dönemden sonra gerginlik de tırmandı.
Türkiye 2004’ten beri, kıta sahanlığı dış sınırlarını BM nezdinde kayda geçiriyor.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de Doğu Akdeniz’den daha fazla yararlanmak amacıyla burada Münhasır Ekonomik Bölge belirlemek için harekete geçti.
Münhasır Ekonomik Bölge ilan ettiği alanda, hidrokarbon kaynaklarını arama çalışmalarına başladı.
Avrupa Birliği ve bölge dışı aktörlerin desteğini alan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bu faaliyetleri, Türkiye’nin tepkisini çekiyor.
Zira Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığı / Münhasır Ekonomik Bölge sınırlarının belirlenmesinde temel sorun, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin yaklaşımları.
İki taraf da adaların tam kıta sahanlığı / Münhasır Ekonomik Bölge yaratacağını iddia ediyor. Ancak uluslararası hukukta adaların bu hakkı olsa da uygulamada (sınırların belirlenmesinde) uluslararası hukuk adalara kıta sahanlığı / Münhasır Ekonomik Bölge yaratma bakımından sınırlı veya sıfır etki verebiliyor.
Kaynak: TRT Haber, AA