Medya Etik Kurulu (MEK), evrensel olarak yaşanan ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından, epidemik olarak ilan edilen koronavirüsün yarattığı durum dolayısıyla, medyanın görevinin daha çok önem kazandığına ve sorumluluğunun arttığına dikkat çekerek, medya mensuplarının zor görevlerini yerine getirirken bu bilinçle hareket etmelerini istedi.
Medya Etik Kurulu’ndan yapılan açıklamada, gazetecinin temel görevi, gerçekleri nesnel bir biçimde, çarpıtmadan, sansürlemeden aktarmak, demokratik değerlere ve insan haklarına aykırı yayın yapmamak olduğu vurgulanarak haberlerde kişilerin veya grupların hedef gösterilmemesi gerektiğini kaydedildi.
Tehlikeli salgın döneminde, doğruluğu kanıtlanmamış bilgilerin, uzman görüşüne dayandırılmayan abartılı anlatımların bu dönemde toplum sağlığına da olumsuz etkileri olacağına dikkat çeken MEK, geleneksel ve dijital medya alanında haber üretenlerin, yayanların, sorumluluk anlayışı içerisinde hareket etmeleri gerektiğini belirtti.
Kurul, ayrıca, tıp alanında, doğruluğu bilimsel düzeyde kanıtlanmamış yöntem ve ilaçların kullanılmasını teşvik etmeye yönelik yayın yapılmamasını da önerdi.
MÜLTECİLER
En temel insan hakkı olan yaşam hakkına kavuşmak için ülkelerinden kaçan insanların verilen haberlerde, yayımlanan fotoğraflarda kimliklerinin belirli şekilde deşifre edilmesinin onların yaşam hakkını ellerinden alınmasını anlamına gelebileceğini vurgulayan MEK, “bu kategorideki insanların tanınmayacak tedbirlerin alınmasına özen gösterilmesi ve ister kendilerinin isterse geride kalmış akraba ve yakınlarının mağdur edilmemesine azami dikkat edilmesi” gereğine dikkat çekti.
ROMA SÖZLEŞMESİ
Medya Etik Kurulu açıklamasında, “Roma Sözleşmesi” doğrultusunda; sığınmacılar, mülteciler, insan ticareti mağdurları ve göçmenlerle ilgili konular işlenirken medya çalışanlarının azami özen göstermeleri gereken ilkeleri bir kez daha anımsatmak ihtiyacı duyulduğu da kaydedilerek şu bilgiler verildi:
1. Medyada işlenen konularda ulusal ve uluslararası hukuka uygun bir terminoloji kullanılması ve uygunsuz terimlerin kullanılmasından kaçınılması;
2. Bu kategoriye giren insanlar hakkında hatalı, basitleştirilmiş veya çarpıtılmış bilgiler yaymaktan sakınılması;
3. Bu kategoriye giren insanlardan biri suç işlemiş olsa bile suçla doğrudan bir bağlantısı yoksa suçu işleyenin “mülteci”, “sığınmacı”, veya “göçmen” olduğunun haber ve yorumlarda belirtilmemesine hele de vurgulanmamasına ayrıca milliyet veya dininin haberde belirtilmemesine azami özen gösterilmesi;
4. Bu kategoriye giren insanlardan biri, suç işlediği zaman olayı sansasyonel boyutlara çekmeden olaya herhangi bir Kıbrıslı karışmış gibi konunun ele alınmasına özen gösterilmesi;
5. Herhangi bir Kıbrıslıya uygulanan “masumiyet karinesi”nin bu kategoriye giren tüm insanlar için de kullanılmasına özen gösterilmesi;
6. Medyaya konuşmak isteyen bu kategorideki insanların tanınmayacak tedbirlerin alınmasına özen gösterilmesi ve ister kendilerinin isterse geride kalmış akraba ve yakınlarının mağdur edilmemesine azami dikkat edilmesi;
7. İletişim fakültelerindeki öğrencilere sığınmacılar, mülteciler, göçmenler ve insan ticareti mağduru olan insanlar hakkında aydınlatıcı bilgiler verilmesine özen gösterilmesi.”
TERMİNOLOJİ
Medya Etik Kurulu, “sığınmacı, “mülteci”, ” İnsani koruma lehtarı”, “İnsan ticareti mağduru”, “göçmen” ve “düzensiz göçmen” terminolojisini de Kıbrıs Türk medyasının dikkatine sundu. Kurulun açıkladığı tanımlar şöyle:
Sığınmacı: Vatandaşlığı olan ülke dışındaki başka bir ülkede, 1951 Mültecilerle ilgili Cenevre Sözleşmesi’ne dayanarak mülteci statüsü veya başka uluslararası koruma biçimleri için başvuruda bulunmuş kişidir. Bu kişiler sığınmacıdır ve yetkililer başvurularıyla ilgili nihai bir karar verene kadar ev sahibi ülkede, yasal bir yabancı olarak ikamet etme hakkına sahiptir. Dolayısıyla, sığınmacılar, ev sahibi ülkeye, kimlik belgesiz ya da düzensiz bir şekilde, örneğin, ev sahibi ülkeye hem düzensiz göçmenlerden hem de potansiyel mültecilerden oluşan ve “karışık göç akımları” olarak adlandırılan akımlar yoluyla girmiş olsalar dahi, düzensiz göçmen değildirler.
Mülteci: 1951 yılı Mültecilerle ilgili Cenevre Sözleşmesi’ne dayanarak, kendisine mülteci statüsü verilmiş bir kişidir. Konvansiyonun 1. maddesi, bir kişiyi “mülteci” olarak şöyle tanımlar: “Irk, milliyet, sosyal bir gruba veya siyasi bir düşünceye mensup olma nedenleriyle zulüm göreceği konusunda haklı gerekçelere dayanan korkusu olup da milliyetinin ait olduğu ülkenin dışında olan ve böyle bir korku nedeniyle o ülkenin korumasından yararlanamayan veya yararlanmak istemeyen kişidir.” Kişilere mülteci statüsünün verilebilmesi için kişilerin bireysel olarak o zulmün mağduru olduklarını ispat etmeleri gerekmektedir.
İnsani koruma lehtarı: Bireysel olarak zulme maruz kalmadığı için 1951 Sözleşmesi’ne göre tam olarak mülteci olarak tanımlanmayan ancak silahlı çatışma, genel şiddet ve yaygın insan hakları ihlallerinden ötürü ülkesine geri gönderildiği takdirde vahim tehlike altında kalacağı için koruma ihtiyacı duyan kişidir. Avrupa direktifleri bu tür bir korumayı ikincil koruma olarak adlandırır.
İnsan ticareti mağduru: Kaderlerini insan kaçakçılarına bırakmaya karar veren düzensiz göçmenlerden farklı olarak, başka bir ülkeye götürülmesi için rıza göstermemiş olan veya bunun için rıza göstermiş olsa dahi, verilen böyle bir rızanın, insan kaçakçılarının zorlayıcı ve hileli eylemleri ve/veya kişiyi kurban haline sokan veya kurban haline sokma tehdidi içeren suiistimal sonucunda hükümsüz kılınmış durumdaki bir kişidir. İnsan kaçakçıları, başka kişileri sömürü amacıyla kontrolü altında tutmayı amaçlar. “Sömürü”den kasıt, başkalarının fuhuş yapmalarının sömürülmesi veya diğer cinsel sömürü biçimleri bağlamındaki sömürü, zorla çalıştırma (angarya), esaret ve esaret benzeri uygulamalar, kulluk veya bedeninin organlarının alınmasıdır.
Göçmen: İş ve daha iyi ekonomik koşullar arayışıyla ülkesinden kendi isteğiyle ayrılmayı seçen kişidir. Mültecilerden farklı olarak göçmenler, güvenlik kaygıları olmadan evlerine geri dönebilirler.
Düzensiz göçmen: İtalya’da sıklıkla tanımlandığı gibi, ‘gizli’ (kaçak) göçmen:
a) bir ülkeye sınırda tespit edilmekten kaçınarak girmiş,
b) bir ülkeye düzenli bir şekilde girmiş ancak vizesinin süresi dolunca ayrılmamış, ya da
c) varış ülkesinden tahliye kararı çıktıktan sonra ülkeyi terk etmemiş kişidir.