İngiltere’de kampanyaların da başlamasıyla artık seçim havasına girilirken, iktidardaki Muhafazakar Parti ve Başbakan Boris Johnson önceliğini Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılığa (Brexit), ana muhalefetteki İşçi Partisi ise az sayıdaki elitin kontrolündeki “yozlaşmış sistemi” yıkmaya vermiş durumda. İskoç Ulusal Partisi ise ülkeyi bölme potansiyeline sahip yeni bir bağımsızlık referandumu arayışını sürdürüyor.
Seçime 38 gün kala partilerin söylemleri de netleşmeye başladı. Johnson, seçim kampanyasının ilk günlerinde yaptığı açıklamada, 12 Aralık’ta kazanmaları durumunda en geç 31 Ocak’ta Brexit’i gerçekleştirme vaadinde bulundu.
Kendini Brexit’i gerçekleştirmek istemeyen parlamentoya karşı AB’den ayrılmak isteyen halkın yanındaki lider olarak konumlandıran Johnson, bu yolla düzen karşıtı mücadele verdiği algısını oluşturmaya çalışıyor. Ancak özel okullarda okuması ve kariyeri “halkın adamı” algısının kurulmasındaki en büyük engeli oluşturuyor.
Muhafazakar Parti, Brexit’in yanı sıra sağlık sisteminin güçlendirilmesi ve suçla mücadeleyi de diğer öncelikleri olarak ön plana çıkarıyor.
Daha fazla polisin istihdam edileceği sözünü veren Johnson, eleştirilen ulusal sağlık sistemini iyileştireceğini ve daha fazla kaynak ayıracağını söylüyor. Okulla sağlanan fonların artırılması da partinin vaatleri arasında yer alıyor.
Benzer seçmen kitlesine sahip ve yeni kurulan Brexit Partisine verilecek her oy, Johnson’ın parlamentodaki elini zayıflatacak gözüküyor. Bu nedenle Muhafazakar Partinin aşırı sağcı NigelFarage liderliğindeki Brexit Partisine karşı başarı elde etmesi büyük önem taşıyor.
ABD Başkanı Donald Trump’ın önerisiyle gündeme gelen ve Farage’ın da açıkça dile getirdiği seçim ittifakını reddeden Johnson, Brexit Partisine verilecek oyların İşçi Partisini güçlendireceğini, dolayısıyla da AB’den ayrılığın hiçbir zaman gerçekleşmeyebileceğini savunuyor.
Diğer partilerden daha fazla seçime hazır olduğu gözüken muhafazakarların, 2016 Brexit referandumunda olduğu gibi sosyal medyaya yoğunlaşması bekleniyor. Bu kapsamda 20’li yaşlardaki iki Yeni Zelandalı SeanTopham ve Ben Guerin’in partinin sosyal medya çalışmalarını iyileştirmekle görevlendirildiği biliniyor.
Ana muhalefetteki İşçi Partisi ve lideri JeremyCorbyn ise seçim kampanyasında “yozlaşmış düzene” savaş açmış durumda.
Seçim kampanyasını “elit” dediği “vergi kaçakçıları, üçkağıtçı patronlar, çevreye büyük zarar veren şirketler ve milyarder medya sahiplerine” meydan okuyarak başlatan Corbyn, “daha adil bir ülkenin inşası” için oy istiyor. Parti, en zengin yüzde 5’lik kesimden daha fazla vergi alınacağını söylüyor.
AB’yle varılan Brexit anlaşmasını referanduma götüreceğini belirten İşçi Partisinin vaatleri arasında çevrenin korunması, kamu hizmetlerinin iyileştirilmesi de yer alıyor.
Kampanyasını ağırlıklı olarak geniş katılımlı halk buluşmaları, televizyon haberleri için dikkat çekici etkinlikler ve sosyal medyaya vermesi beklenen Corbyn’in kendi ifadesiyle “hileli sistemi desteklemek için propaganda pompalayan RupertMurdoch’un medya imparatorluğu” gibi basın kuruluşlarına karşı mücadele etmesi de gerekiyor.
Sağ görüşlü gazetelerin en çok hedef aldığı isimler arasında yer alan İşçi Partisi liderinin iktidara gelmesi, bu medya tarafından gücün “Batı karşıtı Marksist ayak takımına” geçmesi olarak nitelendiriliyor.
Aşırı sağcı NigelFarage’ın liderliğindeki Brexit Partisinin neredeyse tek vaadi, AB’den anlaşmasız ayrılık. Parti ayrıca, seçim sisteminin değiştirilmesi, seçilmemişlerden oluşan Lordlar Kamarasının lağvedilmesi ve yazılı bir anayasa oluşturulmasını istiyor.
Ülkede aşırı sağın güçlenmesi ve Brexit’in hala gerçekleşememesinin etkisiyle seçimlerden umut olan parti, bazı İşçi Partisi parlamenterleri koltuğundan etmeye çalışacak.
Muhafazakar Partinin güçlü olduğu yerlerde aday çıkarmayarak Johnson’a ittifak teklif eden ancak şimdilik ret cevabı alan Farage, ülkedeki seçim bölgelerinin çoğunda aday göstereceğini ancak kendisinin ise aday olmayacağını duyurdu.
50’ye kadar koltuk elde etmesi beklenen parti, Muhafazakar Parti hükümetine dışarından da olsa destek vererek ülkenin AB’yle gelecekte kuracağı ilişkilerde söz sahibi olmayı istiyor.
Kalabalık mitingler düzenleyerek kampanya yürütmesi beklenen parti için sosyal medya da diğer bir mecra olarak öne çıkıyor.
İskoç Ulusal Partisi ise bağımsızlık iddiasıyla kampanya yürütüyor. Partinin lideri ve İskoçya Özerk Yönetimi Başbakanı NicolaSturgeon, hali hazırda ikinci bir bağımsızlık referandumunun önceliği olduğunu söylüyor.
Brexit’e karşı çıkan Sturgeon, bağımsızlığın kendileri için daha iyi olacağını savunuyor.
Şu anda 35 olan parlamenter sayısını 50’ye çıkarmayı isteyen parti, özellikle Muhafazakarların elindeki 13 koltuğu kazanmayı planlıyor. Böylece parlamentoya daha güçlü dönmeyi uman parti, olası bir İşçi Partisi azınlık hükümetine destek vermesi karşılığında ikinci bir bağımsızlık referandumu için onay almanın hesaplarını yapıyor.
Liberal Demokrat Parti, seçime Brexit sürecini iptal etme iddiasıyla giriyor. 2017 seçimlerinde parlamenter sayısını 12’den 19’a çıkaran Liberal Demokrat Parti, Brexit karşıtlarının oyunu alarak daha da güçlenmek istiyor.
Temmuz ayında liderliğine JoSwinson’ın geldiği Liberal Demokratlar, özellikle İşçi Partisi için tehdit oluşturuyor. Partinin Brexit dışında, sağlık sisteminin desteklenmesi, toplu ulaşıma yatırım ve iklim değişikliğiyle mücadeleye yoğunlaşacağı belirtiliyor.
Geleneksel olarak yerel bir parti görünümü veren partinin, Swinson’ın televizyon açıklamaları ve adaylarının görünürlüğünü artırarak kampanya yürütmesi bekleniyor.
(BRT/AA)