Hayatını vatanının bağımsızlığına adayan, kurucusu olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanlığını yapan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 81 yıl önce 10 Kasım 1938’de, saat dokuzu beş geçe milletine veda etti.
Atatürk, 1881’de Selanik’te dünyaya geldi. Annesi Zübeyde Hanım’ın arzusu doğrultusunda ilköğrenimine Hafız Mehmet Efendi’nin mahalle mektebinde başlayan Atatürk, daha sonra babası Ali Rıza Efendi’nin isteği ile geçtiği Şemsi Efendi Mektebi’nde ilkokulu bitirdi.
Ortaokul eğitimi için gittiği Selanik Mülkiye Rüştiyesi’nden kendi isteğiyle ayrılan Atatürk, öğrenimini Selanik Askeri Rüştiyesi’nde sürdürdü. Bu okulda matematik öğretmenliği yapan Yüzbaşı Mustafa Efendi, Atatürk’ü sınıftaki diğer Mustafa’lardan ayırmak için üstün yetenekli öğrencisine ikinci ad olarak “Kemal” ismini koydu.
Mustafa Kemal, Selanik Askeri Rüştiyesi’ni bitirdikten sonra Manastır Askeri İdadisi’nden ikincilikle mezun oldu. Askeri öğreniminin yanında yabancı dil eğitimi de alan Atatürk, yazları izinli döndüğü Selanik’te Fransızca dersleri gördü.
Daha sonra İstanbul’a gelerek 1899’da girdiği Harp Okulu’nu 1902’de teğmen rütbesiyle bitiren Mustafa Kemal, Harp Akademisi’nden de 1905’te kurmay yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu.
İlk görevi için Şam’a gitti
Atatürk, kurmaylık stajı için, 1905’te Şam’da 5. Ordu emrine atandı. Suriye bölgesindeki üstün hizmetleri nedeniyle Beşinci Rütbe’den Mecidi Nişanı verilen Atatürk, 1907’de merkezi Makedonya’nın Manastır şehrinde bulunan 3. Ordu Karargahı’na atandı. Atatürk, 3. Ordu Karargahı’nın Selanik’teki kurmay şubesinde görevlendirildi.
İstanbul’da 1909’da çıkan 31 Mart İsyanı’nı bastıran Hareket Ordusu’nda yer alan Mustafa Kemal, 1910’da Arnavutluk’taki isyanı bastırmak için düzenlenen harekatta da görev yaptı.
İtalyanların Osmanlı Devleti’ne savaş açması ve Trablusgarp’a asker çıkarması üzerine Atatürk, 1911’de Tobruk’a gönderildi. Atatürk komutasındaki kuvvetler, Tobruk ve Derne bölgesinde İtalyanlara baskın şeklinde taarruz ederek büyük zayiat verdirdi. Tobruk ve Derne’de Türk kuvvetlerini başarıyla yönettikten sonra binbaşı rütbesiyle 1912-1913 yıllarında Balkan Savaşı’na katılan Atatürk, Edirne’yi Bulgaristan’dan geri alan kolorduda görev yaptı.
“Vatanın müdafaasından daha mühim ve yüce vazife olamaz”
Atatürk, 1913’te Sofya’da ataşeliğe atandı. Ataşe olarak görev yaptığı sırada, Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine Atatürk, Başkomutanlık Vekaleti’ne müracaat ederek cephede görev almak istedi.
Kendisine “Sizin için orduda her zaman bir görev vardır. Ancak Sofya Ataşemiliterliği’ni daha önemli gördüğümüzden sizi orada bırakıyoruz.” cevabının verilmesi üzerine Büyük Önder, Başkomutan Vekili Enver Paşa’ya şu mektubu yazdı:
“Vatanın müdafaasına ait faal vazifelerden daha mühim ve yüce bir vazife olamaz. Arkadaşlarım muharebe cephelerinde, ateş hatlarında bulunurken ben, Sofya’da ataşemiliterlik yapamam. Eğer birinci sınıf subay olmak liyakatinden mahrumsam, kanaatiniz bu ise, lütfen açık söyleyiniz.”
Bunun üzerine Atatürk, 1915’te Esat Paşa komutasındaki 3. Kolordu’ya bağlı Tekirdağ’da oluşturulacak 19. Tümen Komutanlığına atandı.
İngiliz ve Fransız harp gemilerinin, Çanakkale Boğazı’nın giriş tabyalarını topa tutması ve karaya asker çıkarma girişiminde bulunması üzerine 19. Tümen Komutanlığının Maydos’a (Eceabat) nakli ve Atatürk’ün 19. Tümen Komutanlığı olarak görevini sürdürmesi kararlaştırıldı.
Gelibolu Yarımadası’na asker çıkaran ve Conkbayırı’na ilerleyen düşman birlikleri Atatürk’ün komutasındaki 19. Tümen kuvvetlerinin taarruzuyla geri çekildi.
Atatürk, Conkbayırı taaruzu sırasında göğsüne isabet eden şarapnel parçasının göğüs cebindeki saati parçalayarak dönmesi sonucu mutlak bir ölümden kurtuldu.
Anafartalar Grubu Komutanlığı’na atanan Atatürk’ün komutasındaki kuvvetlerin taaruzuyla düşman ele geçirdiği tepelerden kıyı bölgelerine itildi. Arıburnu ve Anafartalar bölgelerinde kahramanca savaşan Atatürk büyük başarı kazandı ve albaylığa terfi etti.
Atatürk’e, Arıburnu ve Anafartalar’daki üstün başarıları nedeniyle Muharebe Altın Liyakat Madalyaları verildi.
Doğu Cephesi
Doğu Cephesi’nde 16. Kolordu Komutanlığına atanan Atatürk, 1916’da Rus saldırılarını durdurarak Bitlis ve Muş’u düşmandan geri aldı ve bu cephede generalliğe terfi etti.
Atatürk, 1917’de Veliaht Vahdettin ile Almanya’ya giderek Alman Genel Karargahı ve Alman savaş cephelerinde incelemelerde bulundu.
Suriye cephesinde 1918’de 7. Ordu’ya komutan olarak atanan Atatürk, İngilizlere karşı başarıyla mücadele etti.
Bağımsızlık mücadelesi
Atatürk, Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra İstanbul’a döndü. Ülkeyi düşman işgalinden kurtarmak amacını gizli tutarak, ordu müfettişliği göreviyle İstanbul’dan ayrıldı.
Deniz yoluyla 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Atatürk, 22 Haziran 1919’da Amasya Genelgesi’ni yayımladı ve Türk milletine, “vatanın bütünlüğünün ve milletin bağımsızlığının tehlikede olduğunu, azim ve kararlılıkla vatanın kurtarılması için Sivas’ta bir kongre toplanacağını” bildirdi.
Atatürk, vatanı ve milleti parçalanma tehlikesinden kurtarmak için başlatılan milli mücadele uğrunda serbestçe çalışmasına engel olmasından dolayı Osmanlı Hükümeti’nin verdiği görevden ve askerlikten istifa etti.
Daha sonra Mustafa Kemal, 23 Temmuz 1919’da Erzurum’da, 4 Eylül 1919’da Sivas’ta toplanan kongrelerin başkanlığını yaptı. Bu kongrelerde, “Düşman işgaline karşı milletin vatanı savunacağı, bu amaçla geçici bir hükümetin kurulacağı ve bir milli meclisin toplanacağı, manda ve himayenin kabul edilmeyeceği” kararları alındı ve açıklandı.
Atatürk’ün çabalarıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) 23 Nisan 1920’de Ankara’da tarihi görevine başladı. Milletin iradesi ve egemenliğini temsil eden Meclise ve hükümete başkan seçilen Atatürk, Türk bağımsızlık mücadelesinin askeri, siyasi ve sosyal lideri oldu.
TBMM açılmadan 17 gün önce, 6 Nisan 1920’de, Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla Anadolu Ajansı (AA) kuruldu. “Türkiye’nin sesini dünyaya duyurmak” amacıyla kurulan AA, TBMM’nin çıkardığı ilk yasaları duyurdu, milli mücadelenin ve Kurtuluş Savaşı’nın her aşamasına tanıklık etti.
TBMM açılarak milli bir hükümet kurulmasına rağmen Osmanlı Hükümeti ile İtilaf Devletleri arasında 10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşması imzalandı.
Büyük Önder Atatürk, United Telegraph gazetesi muhabirine yaptığı açıklamada, Sevr Antlaşması’nı tanımadıklarını vurgulayarak, “Siyasi, adli, iktisadi ve mali bağımsızlığımızı imhaya ve neticede yaşama hakkımızı inkara ve kaldırmaya yöneltilmiş Sevr Antlaşması bizce mevcut değildir.” ifadelerini kullandı.
TBMM tarafından Osmanlı Hükümeti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan Sevr Antlaşması’nın kabul edilmediği dünyaya duyuruldu.
Yunan ordusu bozguna uğratıldı
İtilaf Devletleri’nin yardımıyla İzmir’i işgal eden Yunan kuvvetlerinin ilerlemesi 1921’de, Birinci ve İkinci İnönü savaşlarıyla durduruldu.
Yunan ordusunun 23 Ağustos 1921’de yeniden taarruz etmesiyle 22 gün sürecek Sakarya Meydan Muharebesi başladı. Atatürk, birliklere, “Savunma hattı yoktur, savunma sathı vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.” emrini verdi.
Yunan ordusu bozguna uğratılarak, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın yönettiği Türk ordusu, Sakarya Meydan Muharebesi’ni zaferle sonuçlandırdı. Bu zafer nedeniyle Mustafa Kemal Atatürk’e, TBMM tarafından “Mareşal” rütbesi ve “Gazi” unvanı verildi.
Sakarya Zaferi’nin ardından 13 Ekim 1921’de Kafkas Cumhuriyetleri ile Kars Antlaşması, 20 Ekim 1921’de Fransızlarla Hatay haricinde bugünkü Türkiye sınırının çizildiği Ankara Antlaşması imzalandı.
Büyük Taarruz
Atatürk’ün komutanlığında Türk ordusu, vatanı düşman işgalinden kurtarmak için 26 Ağustos 1922’de karşı saldırıya geçerek Büyük Taarruz’u başlattı.
Mustafa Kemal Paşa’nın yönettiği 30 Ağustos 1922’deki Dumlupınar (Başkomutan) Meydan Muharebesi’nde Türk ordusu, Yunan ordusunun büyük kısmını yok etti. Bozguna uğrayarak kaçan düşman kuvvetlerini izleyen Türk ordusu, 9 Eylül 1922’de İzmir’e girdi.
Anadolu’yu düşman istilasından kurtaran büyük askeri zaferlerin ardından 11 Ekim 1922’de Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı ve İtilaf Devletleri işgal ettikleri Türk topraklarından çekildi.
“Lozan Antlaşması, büyük bir suikastın yıkılışını ifade eder”
İsmet İnönü başkanlığındaki Türkiye heyeti ile İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya arasında 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalandı.
Büyük Önder, Lozan Antlaşması’na ilişkin, “Bu antlaşma, Türk milleti aleyhine, asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması’yla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastın yıkılışını ifade eder bir vesikadır.” değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı
Kurtuluş Savaşı’nın ardından TBMM tarafından 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilirken, Mustafa Kemal Atatürk de cumhurbaşkanı seçildi. 1938’deki ölümüne dek arka arkaya 4 kez cumhurbaşkanı seçilen Atatürk, bu görevi en uzun süre yürüten Cumhurbaşkanı oldu.
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’e 14 Haziran 1926’da İzmir’de yapılması planlanan suikast girişimi engellendi. Suikast girişiminin elebaşları İzmir’de tutuklandı.
Büyük Önder, suikast girişimine ilişkin Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamada, “Alçak girişimin benim şahsımdan ziyade mukaddes Cumhuriyetimize ve onun dayandığı yüksek ilkelerimize yönelmiş bulunduğuna şüphe yoktur. Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.
Gazi Mustafa Kemal’e, 24 Kasım 1934’te 2587 sayılı Kanunla “Atatürk” soyadı verildi ve bu soyadının başkaları tarafından kullanılması yasaklandı.
Hatay’ın ana vatana katılması için yoğun diplomatik çaba gösteren Atatürk’ün bu amacı, vefatının ardından 1939’da gerçekleşti.
Hayatını milletinin ve vatanının bağımsızlığına adayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, askeri ve siyasi dehasıyla Türk ve dünya tarihine adını yazdırdı. Atatürk 81 yıl önce 10 Kasım 1938’de 57 yaşındayken Dolmabahçe Sarayı’nda saat dokuzu beş geçe hayatını kaybetti.
Dünya liderlerinin Atatürk hakkındaki sözleri
Atatürk’ün vefatı sadece Türkiye’de değil bütün dünyada büyük üzüntüyle karşılanırken, yabancı devlet adamları birçok açıklama yaptı ve mesaj yayımladı.
Dönemin ABD Başkanı Franklin Roosvelt Atatürk’ün ölümünün ardından, “Benim üzüntüm iki türlüdür; önce büyük bir adamın kaybından dolayı bütün dünya gibi üzgünüm, ikinci üzüntüm ise bu büyük adamla tanışmak konusundaki içten dileğimin gerçekleşmesine imkan kalmamış olmasıdır.” değerlendirmesinde bulundu.
Afgan Kralı Amanullah Han, “O büyük insan yalnız Türkiye için değil, bütün Doğu, bütün Doğu ulusları için de en büyük önderdi.” ifadelerini kullandı.
İngiltere Başbakanı Lloyd George, “Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki o büyük dahi çağımızda Türk ulusuna nasip oldu. Mustafa Kemal’in dehasına karşı elden ne gelirdi?” değerlendirmesini yaptı.
İtalya Başbakanı Giovanni Leone, şunları kaydetti:
“Kemal Atatürk, yalnız yeni Türkiye’nin sembolü değil, aynı zamanda çağımızın en ilgi çekici şahsiyetlerinden birisidir. Çalışkan, güçlü ve hür Avrupa’nın diğer ülkeleri ile iş birliğine sağlam şekilde bağlı olan Türkiye, bugün de onun izinde yürümektedir.”
Dünya basınında Atatürk
Büyük Önder’in ölümü dünya basınında da geniş yer buldu.
Almanya’daki Dresdner Neueste gazetesinde, “Kemal Atatürk kendinden sonra geleceklere sadece yirmi yıllık bir eser değil, aynı zamanda dış dünyada da itibarını kanıtlamış ve yükselmekte olan bir devlet bırakmaktadır.” ifadeleri yer aldı.
ABD’de yayımlanan Chicago Daily Tribune’de Atatürk’le ilgili, “Halkından ayrılmış olması Türkler için trajik bir kayıptır ama bu aynı zamanda dünya için de bir kayıptır. Çünkü Kemal, Türkiye’yi insani ilerleme yoluna sokmuştu, hayatını onun hep daha ileri gitmesine adamıştı. Onun yönetiminde Türkiye, Yakın Doğu’da yeni bir istikrar unsuru oldu, saygı uyandıracak kadar kuvvetli ve talihsiz girişimlerden kaçınacak kadar bilge.” değerlendirmesinde bulunuldu.
Belçika gazetesi Libre Belgique’de, “Türkiye’nin uluslararası ünü, itibarı ve otoritesi durmaksızın yükselmiştir. Ulusuna bu kadar az zamanda, bu ölçüde hizmet edebilen tek devlet adamı Atatürk’tür.” ifadelerine yer verildi.
Çin’deki The China Press’de Atatürk’ün ölümüne ilişkin haberde şunlar kaydedildi:
“Yeni Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Atatürk’ün ölümü, sadece dünya çapında muhteşem bir şahsiyeti ve büyük bir lideri değil, on yıllar boyunca Türk halkının bağrında alevlenmiş ve büyümüş özgürlük ateşinin gerçek kaynağını da bizden ayırdı.”
Brezilya’daki O Estado de S. Paulo gazetesinde, “Tarih boyunca dünyanın hiçbir ülkesinde Mustafa Kemal Atatürk kadar gayretli bir lider görülmemiştir.” ifadesi yer aldı.
İngiliz gazetesi Daily Express’de, “Hiçbir modern lider Atatürk’ün karşılaşmış olduğu fiziksel ve sosyal güçlüklerle karşılaşmamıştır. Fakat Atatürk kendi rızasıyla bu güçlüklere karşı savaşmayı seçip Türkiye’nin batık ve tükenmiş kalıntılarını önce kurtarıp sonra ülkeyi tekrar inşa etme işine girişti.” değerlendirmesinde bulunuldu.
Japonya’da yayımlanan The Japan Times da şunlar kaydedildi:
“Erzurum ve Sivas Kongrelerini düzenleyip başına geçtiği milliyetçi hareketi zafere taşıyan Atatürk’ün kariyerinin modern dünyada henüz bir eşine rastlanmamıştır. Ondan önce de birçok önder uluslar yarattı. Ama onun işi hepsinden zordu. O, asırlardır çürümeye yüz tutmuş bir ulusun yeniden ayakları üzerinde durmasını sağladı.”
Atatürk’ün naaşı 10 Kasım 1953’te Anıtkabir’e nakledildi
Atatürk’ün Türk bayrağına sarılı tabutu, Dolmabahçe Sarayı büyük tören salonunda bir katafalk üzerine yerleştirilerek 3 gün süreyle milletin ziyaretine bırakıldı.
Cenaze, daha sonra 20 Kasım 1938’de Ankara’ya getirildi ve 21 Kasım 1938’de büyük törenle Etnografya Müzesi’ndeki geçici kabrine konuldu. Cenaze törenine bütün dünya devletleri özel temsilciler gönderdi. Törende, Çanakkale’de ve diğer muharebelerde Atatürk’e karşı savaşmış yabancı generaller de yer aldı.
Atatürk’ün naaşı, ölümünün 15’inci yılı olan 10 Kasım 1953’te Anıtkabir’e nakledildi.
Kaynak: AA